Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İslâm, Sanat ve Estetik Sempozyumu

Resim
29-30 Kasım - 01 Aralık-2013 arasında gerçekleşmiş olan VI. Dini Yayınlar Kongresi - İslâm, Sanat ve Estetik Sempozyumuna katıldım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği İslâm Sanat Kongresi’nde verilen mesajlar olarak muhteşem geçti. Üç gün devam eden kongrenin özetle sunumu şöyleydi: Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez konuşmasında, “Sanatın her türlü tanımın üzerinde kalmayı başaran anlam ve derinliği, bugün fiili gerçekliğimiz içinde yeniden müzakere konusu yapılmaya başlanmış ve İslami gelenek içinde kalma ısrarıyla kendini sürekli yenileyen bu formun yeniden ele alınarak tahkim edilmesi yönünde geniş ölçüde bir mutabakat sağlanmıştır. Tüm iyi niyetli çaba ve gayretlere rağmen hem sanatın geleneksel formlarının sürdürülmesi hem de yeni olanın keşfi konusunda, çağdaş dünyada yeterli bir düzeyde varlık gösterilebildiğinden söz etmek zordur. İslam sanat ve estetiğinde başlıca kaynak, Kur'an ve nebevi mirastır. Kur'an, ebedî bir mesaj olarak esteti...

Hafızlık sistemi ve sistemdeki yanlışlar

Resim
"Hâfız", esirgemek, muhafaza etmek, ezberlemek, zihinde tutmak anlamındaki "h-f-z" kökünden türeyen üç harfli kelimedir. Ezberleyen, zihninde tutan, saklayan, koruyan demektir. Din ıstılahında ise; Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle ezbere bilen, muhafaza eden kişiye denir. Ezber sisteminde sahifenin en alt satırından başlanır, sallanarak ezberlenir, o ayet tamamlandıktan sonra bir üst ayete geçilir, üst ayet de ezberlenip alttaki ayete katılarak ezberlenmeye başlanır, böylece on beş satırlık sahife genel olarak 45 dakikada bitirilir. Her ezber ardından hocaya ve arkadaşa dinletilerek sayfa sağlamlaştırılır. Yüzüne okuması kuvvetsiz olan bir kişi ezberleyeceği sayfayı çözmek için uğraşır, çok sayıda ‘kalet’i çıkabilir ve en önemlisi de çok zaman harcayabilir. Bu nedenle özellikle ezber yeteneği zayıf olan talebelerin yüzüne okuması çok daha kuvvetli olmalıdır. İki yük birden daha ağır gelecek ve ileride sorunlar olacaktır. Hafızlığı yarıda bırakanların veya başlayama...

İskilipli Atıf Hoca

İskilipli Muhammed Âtıf Hoca 1876 tarihinde Çorum iline bağlı İskilip'in Tophane köyünde doğdu. Babası Akkoyunlu aşiretinden Mehmet Ali Ağa'dır. Annesi Nazlı Hanım'ın vefatıyla altı aylıkken öksüz kalmıştır. İskilipli Atıf Hoca, ilköğrenimini tamamladıktan sonra Abdullah Efendiden ders alıp tahsilini tamamlamak üzere de İstanbul'a gelmiştir. Bir medresede eğitime başlamış ve 1902 yılında mezun olmuştur. Darülfünun'un İlahiyat şubesine kaydolmuş, Fatih Camii'ndeki Ders-i âmlık ile beraber Kabataş Lisesi Arapça muallimliğine tayin olmuş ve aynı yıl içinde Fatma Zahide hanım ile izdivaç eylemişlerdir. Bir yandan Müderrislik yaparken diğer yandan ise Sebilürreşad mecmuasında yazılar tefrika etmiştir. İslam âlemine bir nevi ses getiren Atıf Hoca, Balkan Harbi'nde donanmaya duyulan ihtiyaç nedeniyle milleti donanmaya teşvik etmiş, fakat Mahmut Şevket Paşa suikastını fırsat bilip bütün muhaliflerini toplayan zihniyet, Atıf Hoca’yı da bu gruba dâhil ederek Sinop...

masum bir rüyadan musa'ya mektub

               s abah ın bir vaktinden kalma koca sessizliği, ilk kuşlar sonra süpürge sesleri ve ardından çocukların cıvıltısıyla araba sesleri doldurmaya başlar. hani diyorum ya “açmıyorum müziğin sesini”, kendimi şarkının veya bir şiirin ortasında bulunca. dışarısı acayib bir kaos gibi gözükse de aslında ruhumu dindiriyor ve bunu hiç anlamak istemiyoruz musa.  z arifo ğlu bir lokma gölgelik arıyorken köyünde, salkım salkım söğütlerin arasında anlıyordu kendi vahşiliğini. belki de saatlerce uzanıyor, dinliyor, dalıyor, şaşa kalıyordu. evet şaşa kalıyordu musa. belki de gözüne bir da ğ takılıyordu arada bir: “tanrım bu dağları da sen yarattın/ bana kattın/ bir bir okşadım/ sema yapan kırları.” musa, d erdime baharın hanımeli, limon ağacı, yarpuz ve ishak otu koku ların dan ; meşe yapraklarıyla, puya ağaçlarının bakışıyla, bir köyün ıssız çeşmesiyle başlaya cağım . m odern kültürün ayağımıza döşemiş olduğu aşağılık asfalt belasından...

Meal mi okuyoruz, yoksa meal yazarının anladığını mı?

Son yıllarda meal okuma , meal okutma ve meal yazarlığı aldı başını gidiyor. Elbette meal okumaya karşı değilim, fakat meal okuyup ve mealden yola çıkarak kendi başına hüküm vermeye, kendi başına tefsir yapmaya, mealden istediği yorumu çıkarmaya ve ehil olmadan meal yazılmasına karşıyım. Modernite, kadim geleneği bizden almaya çalıştığı gibi onu anlamayıp tenkid etmeyi de bir başarı telakki etti. İslami eğitim almamış, medrese görmemiş, sarf, nahiv, belagat gibi alet ilimlerini, tefsir hadis, fıkıh, mantık, kelam ve usullerini ehil bir hocadan öğrenmemiş, bunlarla iştigal etmemiş kişi, tercümelerden ya da kimi yazarların yorumlarından öteye gidemeyerek kıt bilgisiyle İslâm âlimlerini tenkide, eleştiriye tabi tutuyor. Bu hastalık sadece gençlerimizde değil prof. unvanlı kişilerde de mevcut. "Tercümelerden mesela, bir kaynak hadis kitabını okuyan genç, selef literatürüne inip o hadisin sahabe tarafından nasıl anlaşıldığını, kendisini açıklayan başka hadislerin olup olmadığını, t...