masum bir rüyadan musa'ya mektub

              

sabahın bir vaktinden kalma koca sessizliği, ilk kuşlar sonra süpürge sesleri ve ardından çocukların cıvıltısıyla araba sesleri doldurmaya başlar. hani diyorum ya “açmıyorum müziğin sesini”, kendimi şarkının veya bir şiirin ortasında bulunca. dışarısı acayib bir kaos gibi gözükse de aslında ruhumu dindiriyor ve bunu hiç anlamak istemiyoruz musa. 

zarifoğlu bir lokma gölgelik arıyorken köyünde, salkım salkım söğütlerin arasında anlıyordu kendi vahşiliğini. belki de saatlerce uzanıyor, dinliyor, dalıyor, şaşa kalıyordu. evet şaşa kalıyordu musa.
belki de gözüne bir dağ takılıyordu arada bir: “tanrım bu dağları da sen yarattın/ bana kattın/ bir bir okşadım/ sema yapan kırları.”

musa, d
erdime baharın hanımeli, limon ağacı, yarpuz ve ishak otu kokularından; meşe yapraklarıyla, puya ağaçlarının bakışıyla, bir köyün ıssız çeşmesiyle başlayacağım.
modern kültürün ayağımıza döşemiş olduğu aşağılık asfalt belasından, sanal kırlarından, hormonlu sebze/meyvelerinden, promosyon ürünlerinden, yaz kampanyalarından, gazete sürmanşetlerinden, özel otomobillerinden, giyesem oparatörlerinden, eydiyesel-elektrik-su-telefon faturalarından, bankalardan, alışveriş merkezlerinden, emesen-face-tivit-sohbet geyiklerinden, politikacılardan, filmlerden, dizilerden, okullardan arınmak istiyorum. belki de üç beş dakika ruhumu dindirmek, yüreğimi ferahlatmak, zarifoğlu'nun sırtını yasladığı söğüt ağacında nerelere dalıp gittiyse; işte oralara gitmek istiyorum:
çiçekler bile hangi mevsimde çıkacağını unutmuş, ben hala hangi meyvenin hangi mevsimde çıktığını bilmiyorum musa. rüyalarımızı ve şaşkınlığımızı kaybettik, masum değiliz artık musa.  balıklar dere arıyor delice. gökyüzü kayboluyor yavaşça. çarşılar kaldırılıyor her yerden. herkes çok özgür yani çok tutsak, yani yaşamıyor. artık şehrin en güzel kızı yok, bir de utançtan gözlere bakamayanlar. dünya çok acımasız oldu musa; istediğimiz zaman herşeye ulaşabiliyoruz! ah musa, ah şaşkınlık, ah üsküdar vapurunda unuttuğum kelimelerim! iki şiirle bir ömür susan şairler, neredesiniz. uzaklara gidemeyenler, sevdiğini bir ömür diyemeyenler, hep bir yumrukla aha şu gövdenin tam ortasında tıkanıp kalakalanlar, nerdeler musa.
gövdemizde bir ağrı gibi duruyor yalnızlık. 
k
imi zaman boğuk bir öyküde buluyoruz kendimizi, sol yanımıza değen aslında sol yanımızı teğet geçen… 
sonra her şeyi bir anda silebilen ve gidiyorum diyen sev
diklerimiz...

biraz aptal olmak hepimizin ihtiyacı musa. sır saklamak, bir kelimenin içinde uzun uzun yanmak ve susmak hepimizin ihtiyacı.
ağlamalıyız inceden ve sessizce.  çoğaldıkça kuru bir yaprağa dönmeliyiz aniden. aniden bir lamanın kalbi, bir kekemenin dili, bir çolağın hayali, bir çiy tanesinin ruhu, masum bir ceninin kanı, istiridyelerin gözü, pancar sapanların aşkı olmalıyız. hederotu olmalıyız musa.
ishakotunun, kurubaklanın aşkına tutunalım bir mağaranın temiz karanlığına -bak sebzelerden bahsetmiyorum- başka şehirlere gitmenin başka bir adıdır bu. bir ağacın gölgesinde yapraklara bakıp bakıp terbiyelenmenin adıdır bu musa.

işte bu gibi şeyleri düşünürken, zengin birer insanlar olduğumuzu ve günahlarında en zenginini işlediğimizi, işlerken de hem allah'ımıza hem kendimize hem de etrafımıza ayıp ettiğimiz geldi akılma. dışımızı süslemekten içimize zaman bulamadığımız bir dünyada artık süsleyecek yerimiz de kalmayınca günahları da süsler hale geldik.  bu şaşaa, bu ışıklar, bu renkler, bu alımlar, bu fiyakalar, bu vitrinler, bu reklamlar, bu aşağılık olan her şey kim için yapılıyor ve kime yapıyoruz musaşu üç günlük hayatta kime alımlanıyoruz/süsleniyoruz musa. dışarısı bir cehennem artık. elimizden yeryüzünü aldıkları gibi gökyüzünü de aldılar. kapitalizmin faşizmin uğramadığı sokak/mahalle/mekan yok artık. ama hala en temiz kalmış ve kalacak olan tek şey kendi odamızda ellerimizi açmamız ve acizliğimizi sunmamız olacaktır.
hakkımız olmayan yerlerden el çekmeliyiz, herkesin yaptığını yapmak zorunda değiliz
musa. Rabbimiz ne istediyse bizden, başka şeylere tevessül etmemeliyiz. odamıza kapanıp biraz acizliğimizi görelim. heryerimizden acizlik aktığını hissedelim musa.

en saf en masum rüyaların yeniden gelmesi dileğiyle allaha emanet ol musa.





      m taha inci - tahkim dergi 1. sayı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)