O'kullar resmi ideolojinin kuklalarıdır



İçinde bulunduğumuz son yüzyıl, resmi ideolojinin ve modern kültürün hegomanyasıyla birlikte kapitalizmin birer köleleri yaptı bizleri. Resmi ideolojinin tevhid-i tedrisattan çıkma sürümleri olan robot beyinler dışarıya kapalı içeriye ise kör olarak ezber bir algı sistemi ve ruhsuz bir müfredatla kalakalmışlardır. Okullarda salt kafa ve yerli değerlerine yabancı, tavırsız hantal aydınlar yetiştirildi.  "Böyle düşün, böyle yap, bunu ezberle" gibi çarpık bir ideoloji anlayışıyla bize dayatılmış bir sistemdir okul. Halktan ve islam dininden kopuk olan okullar; özdeğerlere, an'anelere ve islama tahrif edici bir sistemle berrak ve süt beyazı beyinlere/kalplere onarılması zor olan yaralar bıraktı. Daha altı yaşında okulda islam kültüründen uzak batılı bir yaklaşımla öğrenim gören çocuk; islama ve kültürümüze yabancı kalmıştır. Allah'ını ve Rasul'ünü tanımadan/tanıttırılmadan, islam dinini, itikadi ve muamelatı anlatmadan tam bir batı kültürüyle donatılmış müfredat; uydurma ve kompleksli bir inkılap tarihi, kötülenmiş bir osmanlı tarihi, iftira atılmış padişahlar ve kıytırıktan din kültürü dersleriyle çocukları asıl öğrenmesi gereken gayelerden uzaklaştırmıştır.

Resmi ideolojinin despot algısıyla büyüyen çocuklar; sokağı görememiş, insan'ı tanıyamamış, çiçeklerle, topraklarla iştigal edememiş, başka şehir başka ülke görememiş bir "genç" olarak meydana çıkıyorlar. Mustafa Alp'ın okul konusunda şu sözleri tam yerindedir nedense:  "Sisteme standart beyinler kazandırma mekanizması. Okul beyni pasifize eder. Okul yoluyla çocukluğun saf ve hür içevreni sarsılır. Ordu vücudu gibi türlü rutinler, eğitimler, konuşmalarla sistemin gücü karşısında koşulsuz köle olması sağlanıyor. İnsanları üst dille kendilerine dayatılan hakim söylemin gönüllü birer eğitim ve kültür elçisi olmaya zorluyor. Okullar kapitalist kültürün kiliseleridir. Modern insanın maruz bırakıldığı özgürlük sorunu ve anlam kaybının metodik teori kamplarıdır okullar. Okumak artık gelecek kaygısı, diploma hedefi ve yüksek meslek gibi sebeplerden ötürü yapılıyor. Sıralarında öğrencilere dil, etnik ve düşünce ayrımcılığı belletiliyor. Bir ülkede okulların çoğalması yalnızca kötüye doğru bir gelişimin habercisi olabilir. Ne kadar okul varsa orada eğitim kültür o kadar lükstür, olağan dışıdır ve zorlamadır. Bir yerde ne kadar okul varsa orada o kadar gelecek kaygısı, sorunsuz hayat yaşama arzusu, toplumsal dayanışmasızlık, kendini garantiye alma ve birey-devlet kopukluğu vardır. Okulda öğretilen bilgi hegomonyal gücün kıskacındaki yanlı bilimin ürünüdür. Okul bilgiyi değerleştiren odak, olmalıyken tam aksine bilginin o geleneksel efsununu pespayeleştirir. Öğretmen öğrenci arasında saygı/ teslimiyet azlığı ve eğitimin kollektif oluşuyla kaçırılan şahsi danışma/ olgunlaşma bilgiyi tüketimsel metaya dönüştürür. Orada mühendislik akıl ve pragmatist bilgi vardır. Okullar kuruluş mantığına uygun olarak, halktan kopuktur. Teoriler işlenmez, sade kendi kendilerini derinleştirir, pratize olmazlar."

Aynı şekilde halktan ve yaşamın tecrübesinden uzak, ilerletilemeyen, sadece gerileten bir durumun içindedir çocuklar. Öğretmenin bilgisi dışına çıkılacak mevzuu yoktur. "Kitap ne derse o'dur" mantığı ile hareket edilmiş sistemde düşünce de ilerleyemez. Aykırı bir düşünme tarzı olmadığı için okulda tüm öğrenciler birbirine benziyor. Eğitimin kız-erkek karışık olması bu durumu psikolojik olarak da etkiliyor. "Modern insanın maruz bırakıldığı özgürlük sorunu ve anlam kaybının metodik teori kamplarıdır okullar" derken, kavram kargaşasını da burada (okulda) büyüttüğümüze, burada algımızın değiştirildiğine, burada karşı tarafın isteği üzerine düşündüğümüze şahit oluyoruz. Birşeyler taleb etme arzusu değil diploma alıp bir üste çıkma arzusu yatmaya başladı zihinlerde. Ki 12 sene boyunca ingilizce öğrenip konuşamamak, matematik öğrenip çözüm yapamamak vs. bu işin apaçık göstergesi değil mi? Hala neden dershanelere ihtiyaç var. Okul veremiyor mu eğitimi? Şayet dershaneler eğitim veriyorsa okul niye var? Birileri neden ek ders yapma ihtiyacı duyuyor? Dersi derste neden öğretemiyorlar/öğrenemiyorlar? Okula ek dergiler neden geliyor ve neden bunlar öğrencilere satılıyor? Kitaplar sağlayamıyor mu eğitimi? Bir müslüman olarak neden hala başörtü takamıyor bacım? Neden hala sorun? Sorunun okul algısından yetişip palazlandığını görememek için kalbimizin kör olması gerek. Kalbimiz mi kör? Neden namazımıza izin verilmiyor, neden namaz kılanlara farklı gözle bakılıyor? Madem müslüman gence, müslüman bacıma islamiyet hakkı tanınmıyor, neden hala müslümanlar oraların köleleri oluyor, neden hala kızlarının başlarını açarak yolluyorlar okula? Hayır okumaya karşı değilim, okul sistemine karşıyım. Müslümanların neden bir okulu yok diyorum. Çırpınan, mücadele eden, dava edinen, davasına sahip çıkan kaç okul öğrencisi var? "Liseli genç bilezikler için annesini bıçakladı." "Üniversiteli genç sevgilisi için arkadaşına bıçakla girişti." Neden medreseli genç annesini bıçaklamıyor da, liseli genç annesini bıçaklıyor? Nasıl bir ruh hali veriliyor, nasıl bir ahlak veriliyor da bu raddeye varıyor okul gençleri!?
Okulun, medyanın, televizyonun, gösterilen filmlerin/dizilerin ve sosyal sitelerin baskı ve tutumları, teşhirciliği, reklamcılığı, aldatıcılığı çocukları (buna genel olarak herkes dahil) kompleksli ve içine kapanık birileri haline getirdi. Medyanın ve dışarının etkenleri ise bizi benzetmek istediklerine benzetmek. Yani modernitenin birer kuklaları yapmak. Peki yaptılar mı? Evet yaptılar. Yusuf Kaplan bir yazısında şunu söyler: "Modernlik, varlığını ve hâkimiyetini iki tür ontolojik şiddet üzerinden üretir: Önce asimilasyon, sonra da eliminasyon.
Asimilasyon, eritme, kendine benzetmedir. Eliminasyon da, eritilmeye, kendine benzetilmeye direnenlerin yok edilmesi." Evet bizi ya benzettiler ya da yok ettiler. Bugün varlığımızla herşeyimizle modern algıya hizmet ediyoruz. Yani kapitalizme, yani emperyalizme, yani faşist devletlere...
Okul sistemindeki şu çarpıklığa da dikkat çekmek istiyorum. Her dersi geçmek zorunda, her dersi bilmek zorunda öğrenci. Fakat öğrencinin karakteri hem resime, hem matematiğe hem de ingilizceye müsait değil. Ya matematiği iyi bilir ya da resimi. Ya sözeli iyidir ya da sayısalı. Hepsini öğrenip geçecek diye bir anlayış nasıl olur. Bu sefer hepsinden yarım biliyor ve kendini bir alana tabi tutamıyor. Ağırlığını yakın olduğu yere veremiyor. Bir bakıyorsunuz öyle böyle liseyi bitirmiş birinin elinde diplomadan başka birşey kalmıyor. Peki bu genç ne olacak? Hemen üniversitede kendine bir bölüm seçiyor, gördüğü bir iki senelik staj ile meslek ediniyor (veya edinemiyor). Demek neymiş, ortaokul ve lise bir kenara, gördüğü iki senelik stajla meslek ediniyor. O yüzden "işini bilene rastlanmıyor," o yüzden ehil kişiler kayboldu, o yüzden kimse işini yapmıyor, o yüzden herkes herşeyi biliyor(!)
Motor tamircisinin aldığı maaş 700-900. Motorun herşeyini biliyor. Eli, ayağı yağa bulanmış biri. Fakat motor bölümünü bitirmiş birinin aldığı maaş ise 2bin beşyüz. Ve eli ne motora değmiş ne de yağa... Motor tamircisine bir senelik staj tanınsa, bir senelik eğitim ardından "motor bölümünü bitirmeye hak kazanmıştır" tarzı bir diploma alsa, eline yağ sürmemişlerin yerine bunlar olsa. Aynı şekilde marangoz vs işler de böyle. Misaller artırılabilir. Madem herkes gördüğü son stajın meslek sahibi oluyor, okul okumamış adam neyde yetiştirmiş ise kendini, ona o konuda diploma verilsin bir senelik stajdan sonra... İşsiz de kalmaz ülkede, yeteneksiz de... 
Karakteri neye yatkınsa onun üzerinden yetiştirilmesi daha doğrudur. Yoksa hala kimse ingilizce bilmeyecek, hala matematik çözemeyecek.
Eğitim vakıfları kurulabilir bu konuda. Sadece devletin ingilizce eğitim müessesesi, sadece falan filan eğitim müessesesi kurulabilir. İngilizceyi burada öğrenen bunun üzerine burdan diploma alır. Her bölümün ayrı müessesesi olsun. Herkes istediği ve kendine uygun bulduğu alanda yetişsin, yetiştirsin kendilerini. Böylece herşeyden yarım bilen yerine, birşeyden tam bilen insanlar çıkar.
Ebubekir Sifil hoca, Bilkent Üniversitesi'nde bir konferans vermek üzere Ankara'ya gittiğinde oradaki kıymetli dostlardan biri şu olayı aktarmıştı:

İngiltere'de eğitim meselesi üzerine yaptığı çalışmalarla İngilizler ve hatta kraliçe nezdinde çok büyük itibarı olan ve bir çok ödül almış bir bilim adamı, eğitimin yapıldığı ortamlar ve fizik şartlar üzerine yıllar süren bir seri çalışma yaptırmış. Birçok doktora öğrencisini bu alana yönlendirmiş. Konunun hem teorik hem de pratik veçhelerini çalıştırmış. Elde ettiği sonuçları maddeler halinde şöyle özetlemiş:
- Eğitimin yapıldığı ortam çok büyük (amfi gibi mesela) olmayacak.
- Mümkünse öğrenci, aldığı derslerin tamamını bir hocadan alacak.
- Hocanın bulunduğu yer, öğrencilerin bulunduğu yerle aynı seviyede olacak. Ne hoca yüksekte olacak, ne öğrenciler.
- Eğitimin yapıldığı ortamda bayan öğrencilerle erkek öğrenciler karışık olmayacak. Karşıt cinsler ayrı ayrı ortamlarda eğitim alacak.
- Ortam, hocayla öğrencilerin göz temasına imkân verecek şekilde dizayn edilecek.
- Öğrencilerin (erkek öğrencilerin de) başları açık olmayacak."
Size de bu kelamlar bir şeyler hatırlatıyor mu? Osmanlı medreselerini bir okuyun derim. İyi birer talib, iyi birer müderris, iyi birer muharrir, iyi birer muallim olabilmek için kadim geleneğe dönmek şart. Kâzım Abimin (Albay) dediği gibi "Batı'nın diliyle Batı'ya karşı çıkılmaz." O halde mücadelemizi islami kavramlar üzerinden, islami algıyla vereceğiz. Evet islam şekilci bir dindir, şeklimizle, kıyafetlerimizle, hal ve hareketlerimizle göstereceğiz kendimizi. Eğilmeyeceğiz, bükülmeyeceğiz, taviz vermeyeceğiz.

Her müslümanın hassas bir öfkesi olmalıdır ki, değerlerimize sahip çıkarken kırılmayalım... Vesselam...

M Taha İnci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)