Tarihi Yarımada'nın kalbi: Eminönü

Asırlık imarethaneler, kütüphaneler, şifahaneler, pasajlar, hanlar ve hamamlar hâlâ ayaktayken; hengâme, telaşe, neşe ve hüzün Tarihi Yarımada'nın kalbi olan Eminönü sokaklarında kol gezmeye devam ediyor.


İstanbul’da ahşap evlerin sıralandığı, Fransa’dan getirilen Renault-Scania otobüslerin, Anadol’ların yollarda gezindiği ve Şirket-i Hayriye vapurlarının dalgaları dövdüğü yıllar geride kaldı. Eminönü değişse de, o tarihi yapısının kimi bölgelerde kendini hissettirdiği aşikâr. Yan yana imarethaneler, kütüphaneler, şifahaneler, pasajlar, hanlar ve hamamlar hala ayaktayken; hengâme, telaşe, neşe ve hüzün ise Eminönü sokaklarında kol gezmeye devam ediyor. Burası, küfelerde dolu dolu baharatların, tezgâhlarda türlü eşyanın, lokumun, kahvenin ve bağrında binlerce vatandaşın dolaştığı yer; yani Eminönü…

Bedestenlerle ihya olmuş semt esnafı

Eminönü için bedestenler semti desek yanlış sayılmaz. Her bedestenin altında sıra sıra dizilmiş esnaflar mevcut. Bir köşede ihtiyar mahalle sakini elindeki çayla tüm yorgunluğunu atarken bedestenin kapısından giren adam paltosundan süzülen bir keder bırakıyor. Başınızı çevirdiğiniz bir başka fotoğrafta ise adeta tespihine yaslanmış bir ihtiyar ve iğneyi ceketin üzerinde kıvrım kıvrım gezdiren bir terzi var. Eminönü bedestenlerinin en aşina görüntüsü sayısı iyice azalan ustaların elinden çıkan bakır kaplar.

Pamuktan, ketenden, ipekten ve envai çeşit iplerle süslü bir iplikçi; sırtına yüklediği koca çuvalı şarkı söyleyerek hanlardan birine taşıyan bir hamal; şimşir, karaağaç gibi ağaçlardan tahta kaşıklar yapıp onları aşkla cilalayan bir kaşıkçı… Hepsi Eminönü’nün tarihi ve kültürünün bir parçası, semte hayat veren yaşanmışlığın ta kendisi.

Bedestenlerin arasında bir gül; Rüstem Paşa Camii

Eminönü’nde bedestenlerin arasında Mimar Sinan’ın 1561 yılında yaptığı Rüstem Paşa Camii bir gül gibi fışkırıyor. Alamet-i farikası İznik çinileri. Yangın ve depremden sonra değişiklik geçiren camiinin mimarisi zarifliğini koruyor. Kapısından bir dehlize girer gibi geçiyorsunuz. Üç yönüyle camiyi kuşatan avludan bedestenlerin kubbelerini izlemek ayrı bir zevk. Alışverişe mola verenlerin soluk alabileceği, sırtını masmavi çinilere yaslamış bu avlu, insanın tüm yorgunluğunu alıyor.

Dünyanın tadı Mısır Çarşısı’nda

Eminönü’nün simge yapılarının başında geliyor Mısır Çarşısı. Yeni Camii’nin batısında ‘L’ şeklinde tasarlanan çarşı, Kahire’den alınan vergilerle inşa edildiği için bu isimle adlandırılır. Yeni Camii Külliyesi’nin bir parçası olarak 17. yüzyılda yaptırılan ve iki büyük yangın atlatan çarşı, 1940’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce restore edilir. Türk lokumundan hurmaya, tespihten mücevhere ve dünyanın dört bir yanından gelen baharat çeşitlerinin sergilendiği bu tarihi yapı asırlardır işlevini sürdürüyor. Balık Pazarı Kapısı (Tahmis Kapısı), Bahçe Kapı (Haseki Kapısı), Çiçek Pazarı Kapısı, Yeni Camii Kapısı, Ketenciler Kapısı, Eminönü Kapısı olmak üzere 6 adet kapıyla çevrelenen Mısır Çarşısı, 85 dükkâna ev sahipliği yapıyor.

Sadri Alışık’ın sesi sokaklara taşıyor

Mısır Çarşısı’nın yanından yukarı kıvrılan sokağa doğru ilerliyoruz. Burnumuza taptaze kahve kokuları geliyor. Kokunun kaynağında ise sıraya girmiş onlarca kahvesever…

Bir televizyon tamirhanesinden 80’lerin şarkıları yükseliyor. Yanındaki kahvehanede ise sabah akşam Yeşilçam izleniyor. Sadri Alışık’ın “Gene yutulduk, gene meteliğe atacak kuruşumuz kalmadı, Nalan’ın da kalbini kırdık boş yere” cümleleri sokaklara taşıyor. Sıra halinde kurulan bitpazarları Eminönü’ne gelip her ihtiyacınızı karşılayabileceğinizin göstergesi.

Eski bir teyp, gaz lambası, daktilo, köstekli saatler, ikinci el dolma kalemler, Safiye Ayla’nın yıpranmış bir plağı, Ajda Pekkan ve Barış Manço kasetleri bu pazarlarda geçmişe uzanan birkaç parça.

Eminönü’nde tarihin bir parçası olmak

Hemen Mısır Çarşısı’nın karşısında 1589-1663 yılları arasında Mimar Sinan’ın talebesi Davut Ağa’nın inşa ettiği Yeni Camii, Boğaz’dan bakanlar için Eminönü’nün vazgeçilmez silueti.

Osmanlı padişahlarından Sultan I. Abdülhamid, Sultan IV. Mehmed, Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmed, Sultan I. Mahmud, Sultan III. Osman ve Osmanlı hanedanından birçok kişinin yer aldığı türbelerle birlikte Eminönü aynı zamanda türbeler ve külliyeler semti olma özelliğine sahip. Her adımda beynelmilel bir atmosferin içine alan Eminönü, size kökü yüzyıllar öncesine dayanan tarihi mirasın bir parçasıymışsınız hissini veriyor.

Eminönü’nde balık-ekmek

En güzel balık ekmeği yiyebileceğiniz yerlerden biridir Eminönü. Sıra sıra sandallar, Osmanlı esnafını anımsatan kıyafetler içinde servis yapan balıkçıların elinden yediğiniz balık-ekmeğin tadına diyecek yok. Turşu, lokma tatlısı, süt mısırı da tam ağza layık… Vapur düdüğünün tramvay sesine karıştığı Eminönü’nden ayrılırken son bir bakıyoruz Boğaz’a; Eminönü her şeyiyle İstanbul’u hissettiriyor.

Haber: M. Taha İnci
İBB İstanbul Ajansı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)