Oğuzlardan günümüze tuğra sanatı

Osmanlı’da padişahlar tuğrayı mühür olarak kullanmış. Geçmişi Oğuzlara uzanıyor. Şimdi ise sanat olarak kullanılıyor. Tuğra sanatçısı İsmet Keten tuğranın nereden geldiğini ve nasıl kullanıldığını anlatıyor.

Osmanlı’da padişahlar onu mühür olarak kullanmış. Tarihi ta Oğuzlara uzanıyor… Orta Asya’dan Selçuklulara, Selçuklulardan da Osmanlı’nın son dönemlerine kadar kullanılmış. Onun ismi tuğra…

Kaşgarlı Mahmud’unDîvânüLugati’t-Türk eserinde tuğra maddesi Oğuz Kaan’ın eğri bir çizgisi olarak tarif ediliyor. Gönderilen mektup veya yazıların kimden geldiğini belirtmek için bir işarete ihtiyaç duyulmuş ve sultanın eğri bir çizgisi manasına gelen “tuğra” ilk zamanlarda “tuğrak” olarak isimlendirilmiş, daha sonra Osmanlı’dan “tuğra” olarak günümüze gelmiş. Günümüzde de olduğu gibi belediyelerden, başkanlıklardan gelen kâğıtlarda kimden geldiğini belli edecek imzalar var, eskilerde ise bu imza görevini tuğra görmüş.

Tuğralar nerelerde kullanılıyor?

Tuğra üzerine tuğra sanatçısı İsmet Keten, tuğranın öncelikle fermanlarda, beratlarda, tabu kayıt defterlerinde, tahrirlerde ve bilhassa yazışmalarda kullanıldığını söylüyor.

Osmanlı’da 2. Mahmut’tan sonra da bayraklarda, gemilerde, çeşmelerde ve pek çok yerde kullanılmış. Sultan bir çeşme yaptırdığında üzerine kendi tuğrasını koydurmuş. Tuğranın form olarak da çok sevildiğini söyleyen sanatçı, tuğra formunda ayet, hadis ve sözlerin de yazıldığını dile getiriyor.

Sanatçı Keten Osmanlı’da ilk tuğranın Orhan Gazi’den itibaren olduğunu söylüyor. Tuğranın yukarıdan aşağı çekilen çizgilerine tuğ deniliyor. Osmanlıda tuğ, beylik ve hükümdarlık alameti olarak addediliyor. Birine beylik verildiği zaman üç tuğ, ferman ve davul gönderilirmiş. Bu üç tuğu sultan kendine alırmış beylik alameti olarak.

Tuğranın sonunda iç içe geçmiş yerde de iç ve dış tarafa “beyze”, asıl metnin yazıldığı alt kısma “sere”, sağ tarafta uzayan çizgiye de tuğranın kolları deniliyor. Bu sere kısmında sultanın adı, babasının adı “Mehmet bin Orhan” gibi, “el muzaffer daima” diye de bir dua cümlesi yer alıyor. Sanatçı İsmet Keten, Fatih Sultan Mehmet’ten beri “han” kelimesinin, tuğraya girdiğini, İran fethinden sonra da 2. Selim ile birlikte “Selim Şah Han bin Süleyman muzaffer daima” gibi “şah” kelimesinin girdiğini ve tuğraya bunların hepsinin sığdırılarak formun muhafaza edildiğini söylüyor.


Sahtesini yapan idamla yargılanırdı

Sultan tahta çıktığı zaman nişancılar tarafından kendisine örnek tuğralar çekiliyor. Nişancı tuğrayı çekiyor, sultana gösteriyor ve sultan birini beğeniyor. Beğendiği tuğra, kalıp haline getiriliyor sonra çoğaltılıp nişancının altındaki memurlara veriliyor. Sultan tahtan inene kadar aynı tuğra kullanılmaya devam ediyor. Tuğrayı sadece nişancı çizermiş. Bir yere mektup gönderilecekse mektup yazılır, nişancı okurmuş. Sanatçı Keten, nişancı protokolünün fıkhi konuları çok iyi bildiğini, kime ne şekilde hitap edeceğini ve üzerine tuğrayı çekerek padişaha gösterdiğini söylüyor.

Son dönemlerde ise tuğrada hattı hümayun yer alıyormuş. Yan tarafında padişah “şah” yazar veya “mucibince amel oluna”/gereğinin yapılması/ yazar. Bunu padişah tuğranın sağ üst tarafında kendi el yazısıyla yazar. Tuğranın sahtesini yapmak da en büyük suç olarak kabul ediliyormuş. İdamla yargılanan bir suç ve kimse tevessül etmemiş şimdiye kadar.

Hat yazabilen tuğra da yazabilir

Hat sanatı 15. yy’dan sonra gelişmeye başladığından dolayı tuğrada da o yy’da gelişme başlıyor. O dönemlerde hat da tuğra da sanatsal olarak ortaya çıkıyor. Harflerin uçları estetize ediliyor ve daha çok ölçüyle yazılmaya başlanıyor. Günümüzde de hat yazabilen istif yapabiliyor ve ölçüye dikkat ederek tuğra yazabiliyor.

Tuğranın sadece nişancılara ait olduğunu ve nişancılığın önemli bir mevki olduğunu söyleyen sanatçı, resmi yazışmaların bütün işlerini onların yaptığını ve daha sonraki dönemlerde hattatların yazıp nişancıya teslim edildiğini söylüyor.

Sanatçı İsmet Keten tuğranın okunuşunu ise şöyle anlatıyor: “Selede alttan üste doğru gider. Önce en altta sultan ismi yazar sonra sol tarafta bin kelimesi, bir üstünde han olur. Üstte babasının adı, en üstte de kolların altında iki beyzenin içinde “el muzaffer daima” yazar. Alttan üste doğru bir süreç vardır.”

Padişahın kendisi ve babasının isminin yazıldığı kısma, taht, kürsü veya sere adı verilir. Buradan sola doğru uzanarak aşağıdan yukarıya doğru uzayan ve iç içe iki kavisten meydana gelen kısma ise, beyze veya sancak adı verilir. Vesikaların sağ tarafında bulunan ve tuğraya benzeyen bir işaret vardır. Bu işarete pençe deniliyor. Sanatçı Keten, “Pençeyi vezirler, genelkurmay mesabesinde askeri büyük paşalar, çeker. Onlarda dört tuğ var ve beyze bulunmaz ve tuğraya form olarak benzemez. Sultan tuğralarına benzememesi için de alt kısmı uzun yapılmıştır” diyor.

Son dönemlerde tuğra tezhiplenmeye başlamış. Sanatçı Keten, tezhibin sultanın gönderdiği karşı tarafın muhatabına göre tezhipleştirdiğini ve bu hareketle bir nevi karşı tarafa değer verdiğini söylüyor. Tuğraların sağ tarafındaki gül ise Peygambere bağlılığın sembolü olarak çekilirmiş.

Tuğra Avrupa’da da çok seviliyor

Sanatçı İsmet Keten tuğranın Avrupalılar ve Amerikalılar tarafından çok sevildiğini ve özel çalışmalar yaptırdıklarını belirtiyor. Keten, “Onların adına tuğra çekiyorum. Adamın adı Winton. Önce Arapça olarak yazıyorum adama gösteriyorum, beğenirse tuğraya çekiyorum. Son günlerde Türkiye’de de çok ilgi var tuğraya.”

38 ülkede sergi açan ve sergilerin büyük ilgi gördüğünü anlatan Keten, talebesi olmadığını fakat yetiştirmek istediğini söyledi. Sanatçı, tuğranın bir form olarak kültürümüze girdiğini ve tuğranın modern hayata aktarılması gerektiğini söylüyor.

Sanatçı İsmet Keten kimdir?

1953’te Manisa Alaşehir’de doğan İsmet Keten, 1971’de İmralı (Gökçeada) Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra aynı yıl Gazi Eğitim Enstitüsü resim bölümüne girdi. 1974 yılında mezun olan Keten, 1 yıl resim öğretmenliği yaptı ve TRT Ankara Radyosu’nda resim seçici görevine hak kazandı. Yaptığı çizgi film ve jenerikler TRT Televizyonlarında yayınlandı. 1986’da Kültür Bakanlığı Çizgi Film Animasyon Başarı Ödülü’ne layık görülen sanatçı Keten, 1985 yılından itibaren çalışmalarını tuğra ve hat üzerine yoğunlaştırdı. Sanatçı, Ömer Faruk Atabek’ten tezhip, Fuat Başar ve A. Zeki Yavaş’tan hat meşk etti. Hem Türkiye’de hem de çeşitli ülkelerde tuğra sergileri açan ve birçok başbakan ve bakanlar için tuğra çeken sanatçı Keten, halen hat ve tuğra çalışmalarına Hüseyin Öksüz ile Ankara’daki atölyesinde devam ediyor.

Haber: M. Taha İnci
İBB İstanbul Ajansı



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)