Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Salih Mirzabeyoğlu - Büyük Muztaribler 1. Cilt İndex

Büyük Muztaribler -Düşünce Tarihine Bakış-  1. Cilt Salih Mirzabeyoğlu İbda Yayınları, Mart 1998 Hazırlayan: M. Taha İnci 28 Şubat: 11 A Abbasî: 131 Abdullah ibn-i Küllâb Hazretleri: 410 Abdülhakîm Arvasî Hz: 95-97-98-100-209-213-223 Abdürrezzak Kaşanî: 40 Acokos: 315 Adeimates: 306 Adelard of Bath: 143 Adil Teymur Hoca: 102 Aeschines: 306 Afrika’nın keşfi: 139 Ağaç Mecmuası: 101-265-266 Ahmed Paşa: 264 Aiantodoros: 306 Aias: 315 Akl-ı Küll: 118 Aksiyon: 17 Allah Kulundan Dinlediklerim: 97 Allah Resulü: 89-98-158-159-167-170-171-174-193-209-225-227-256 Allah Sevgilisi: 277 Albert Magnus: 144-154 Alen Türen: 276 Amerikan Emperyalizmi: 29 Amerika’nın Keşfi: 139-145 Anaksagoras: 137 Antik Yunan: 241 Antiphon: 306 Anytos: 291-294-298-300-309 Asklepros: 321 Apollodoros: 306-312 Apolocya: 280-323 Apoloji: 264 À rebours: 252 Aristofan: 261 Aristoteles: 136-137-154-222-257-258-269 Arşimed: 26 Artemidor: 254 Aristo Felsefesi: 143-154 Atâ el-Ho...

Süleymaniye’yi Süleymaniye Yapan Nedir?

Resim
1501-1703 yıllarını kapsayan  “Klasik Dönem Mimarisi” nde , mimariyi mimari yapan  Mimar Sinan’dır  diyebiliriz. Selçuklunun ve ilk dönem mimarisinin yansımalarını da gördüğümüz Klasik Dönem Mimarisi’nde tam kubbe ve tam kubbelerin vücut bulması için yarım kubbelerle destekleme işi Sinan’ın döneminde gerçekleşmiştir. Tam kubbenin tepede boşlukta kalabilmesi için kenar yarım kubbeler ve yarım kubbelerin yerinde kalabilmesi için tavan kısmını destekleyen filayak destek sistemleri kullanılmıştır. 1551-1558 yılları arasında 4 bin m² alana inşa edilen ve  Kanuni Sultan Süleyman ’ın kendi adına Mimar Sinan’a yaptırdığı Süleymaniye Camii’nin hem teknik özelliklerini, hem strüktürel itibariyle günümüze ne söylediğini, hem de Mimar Sinan’ın dehasını ele almaya çalışacağım. Mimar Sinan , Süleymaniye Camii’ni inşa etmeden evvel, kendisine bu bölgenin topografyasını çıkarmış, tek tek her dönümün planını çizmiş ve cami ile birlikte etrafına bir nizam dairesi için...

Amerika’da Bir Selçuklu Rüyası

Uzun bir yolculuktan sonra otele kendimi zor attım. Kulaklarıma çekiş sesleri, kamyonların motor sesleri ve uğultu şeklinde bağrışlar geliyordu. En sessiz şehir olarak burayı seçmekle hata mı yaptım acaba diyerek bir an düşünmeye başladım. Hatta neden buralara kadar geldiğimi de sorgulamaya çalışırken odamın kapısının vurulmasıyla düşüncelerime ara verdim. Kahvaltım gelmişti. Kahvaltımı hızlıca bitirip hemen geldiğim bu şehri gezmek istiyordum. Sokağa iner inmez, beni uyandıran seslerin ne olduğunu anlamıştım fakat hayretim de artmıştı. Etrafta gördüğüm daha doğrusu beni çepçevre saran bu şey, New York’un Central Park sokağındaki gökdelenlerin tıraş edilip yıkılmaya çalışılmasıydı. Yıkılan yerlerde ise inşaat çalışmaları vardı. Anlam veremedim ve az ötede dinlenmekte olan bir işçiye sokakta bulunan bu gökdelenlerin neden yıkılmakta olduğunu sordum. Amerika'nın yeni bir mimari anlayışı seçtiğini ve çok katlı yapılardan tek katlı yatay yapılara geçtiğini söyledi. Yani dikey mima...

"Kültürel İntihar"

Yıllarca Marksist düşüncenin içerisinde yetişmiş ve o ideoloji içinde kıvrana kıvrana, asıl yerini bularak İslam’a girmiş olan Fransız düşünür  Roger Garaudy , ilk tepkiyi zaten Marksist düşüncenin içinde almış ve o da  Bergson  gibi Batı’da ademe mahkum edilmiştir. Düşünce hayatı boyunca sadece Sosyalizm ve Komünizmin yanlışlarını ortaya dökmekle kalmamış İslam’a girerek eserleriyle Batı’ya da çağrıda bulunmuştur. Roger Garaudy,  Entegrizm  - Kültürel İntihar - isimli eserinde, dünyanın bir entegrizmin içine hapsolduğunu söyleyerek entegrizmin; tekâmüle karşı hareketsizlik, modernizme karşı gelenek, tarafsızlığa karşı dogmacılık olduğunu belirtiyor. Entegrizm dediğimizde bunun içine ham yobaz kaba softa da, reformcu da giriyor.  Üstad Necip Fazıl’ ın tanımıyla “…Yobaz, her sahada, asla anlayamadığı ve iç yüzünü göremediği tecelliler karşısında papağan gibi hep aynı aksülamelleri gösterip Nuh diyen, fakat Peygamber demeyen; ve insanda en büyük İlahi ni...

Kültür, Şehir ve Medeniyet

Kavramların tanımı doğru yapılamadığı zaman, üzerinde durulan yahut konuşulan meselenin yanlış anlaşılması da kaçınılmaz olur. Zira,  “kavramlar insanın düşünce dünyasını şekillendiren anahtarlardır” . Bu çerçevede tanımının doğru yapılması gereken kavramlardan biri de “ kültür ”dür. Bu yazımızda, çok farklı şekillerde tanımlanan “kültür” kavramı çerçevesinde şehir ve medeniyet meselesi üzerinde duracağız. İlk olarak kültürün tanımını yapmak gerekirse; Latinceden dilimize giren kültür kelimesinin Fransızca ve İngilizce’deki karşılığı “ culture ”, Almanca’da “ kultur ”, Arapça’da ise “ hars ”dır. Hem lügavî, hem de istilahî mânâlarına baktığımız zaman, “kültür” kelimesi; “toprağı ekip biçme, terbiye, eğitim” gibi mânâları ihtiva eder. “ Kültür, Latince colere, cult- ekip biçmek, toprak işlemek- fiilinden (+tura sonekiyle) türetilmiştir. ” (1) Kültür; içtimâî anlayış, dil, ahlâk, sanat ve idealin müşterek bir payda hâline gelmesi. Maziden içinde bulunulan âna kadar gelen, is...

Kubbeyi Yere Koymamak - Turgut Cansever

Mimarinin toplum ve medeniyet açısından ehemmiyeti aşikâr. Her medeniyetin kendine has mimarisi vardır ve biz şehirleri mimari hususiyetlerine göre tanımlayabiliriz. Tabiî olarak her medeniyet ve memleket kendi kültürünü mimarisine yansıtmıştır. Selçuklu mimarisi, Osmanlı mimarisi, Çin ve Japon mimarileri kendine has hususiyetler taşır, farklı üslub ve tarza sahiplerdir. Elbette “dünyanın bir köy” hâlini aldığı zamanımızda, kültür ve medeniyetlerin birbirinden etkilenmesinin neticesi mimarîde de akis bulmuştur. Bilhassa, Batı’nın kültürel bir hegemonya kurduğu son asırlarda, dünyanın hemen hemen tüm toplumları ve bu toplumların oluşturduğu devletler Batı’nın tesirine maruz kalmış, dolayısıyla mimarî sahada da kayıplar yaşayarak hususiyetlerini kaybetmeye başlamışlardır. Bu hususta en çok zarar gören ülkelerden biri de Türkiye’dir. Her sahada olduğu gibi mimarîde dahi kendini gösteren maymunvari taklitçilik, toplumun kendi rengini ve kendi üslubunu inşa ettiği yapılara yansıtamamas...

Onaltıncı Raund Filmi Üzerine…

Batı’da her şeye bir kılıf mevcuttur. Kendi refahı için ırkçılığı da meşrulaştıran Batı, bunun da kılıfını bulmuştur. Batı, medeniyet olabilme şartlarının hiç birini layıkıyla yerine getirememiş, insan ve toplum meselelerinin hallinde ortaya çözüm koyamamıştır. Batı, inşa ettiği medeniyetle değil, yüzyıllardır uyguladığı zulümle ayaktadır. Dünyanın dört bir tarafına uyguladığı vahşet ortada… Afrika’da, Afganistan’da, Irak’ta ve daha yüzlerce ülkede Batı vahşetini sergilemiştir. Kendisinden olmayana “hayvan” muamelesi yapan emperyalist Batı’da ırkçılık hala da bitmiş değil. 1960’larda yaşanan ve 1999’da yayınlanan  Onaltıncı Raund , geçmişte yaşananları hikaye eden bir film olmasına rağmen, şu günlerde bile ırkçılık hortlatılıyor, hükümet tarafından siyahiler dövülüyor, haksızlığa uğruyor. Ülkesinde öldürülen bir kişi için devletleri ve milletleri ayağa kaldırma potansiyeline sahip Batı, mevzu siyahiler olunca ya sessizliğe bürünüyor yahut suçu siyahilere yıkmayı başarıyor. 17....

Ay Portakalı, Aslında Hepimizin Hikayesi

İlk edebi kimliğinden günümüze kadar hikâyecilik uzun ve çeşitli badireler atlatmış ve her dönem yenilik ve usul değiştirmiştir. Hikâye türleri klasik ve modern biçimde ele alınmıştır.  Ümran Düşünsel ,  Ay Portakalı eserindeki hikâyeleriyle farklı ve yeni bir çehre getiriyor hikâyeye. İnsanın bozulmamışına, fıtratının gereğine hitap ediyor. Şehrin keşmekeşinde yaşayan insan kendini görmemeye başlıyor; insanın şuuruna dokunarak ondaki duyguyu ve derinliği kendi üslubunca hikâyelere yediriyor, insana kendisini hatırlatıyor. İnsanı ve ruhu ön planda tutuyor. Ümran Düşünsel , lisana hâkim vaziyette, bir yandan mevzuunu aktarırken bir diğer yandan da aslında şiir yazıyor. Köyün en ücra yerinde mahallesinden başka bir dünyanın varlığından habersiz bir çocuğun masumiyetini alıp okuyucunun yüreğine serpiştirebiliyor. Hikâyesine anne şefkatini veriyor: “ Tilkiler yalnızca masallarda kurnaz. Bir tilki izledim, anne tilki. Yavrularını emziriyordu. Ayaktaydı. Kulakları seste, gözler...

Çocuklara Okutulan Cinsel İçerikli Kitaplar. Bu Kitaplar Yasaklanmalı!

Türkiye’de denetlenmemiş, hiçbir şekilde sorgulanmamış, muhtevası tartışılmamış, tenkid edilmemiş, yararı ve zararı konuşulmamış, ahlâka mugayir mi diye bakılmamış binlerce kitap basılıp satılıyor. Bu kitapların ekserisi “yerli edebiyat” adı altında piyasaya sürülüyor. Herhangi bir davası, ideolojisi, ahlâkı, haysiyeti, şahsiyeti olmayan ve yalnızca para peşinde koşan yayınevleri de bu ahlâksızlığa önayak oluyor. Yayınevleri kendilerine gelen kitapları denetleyebilecek vaziyette değil; bu işi paraya döndüren yayıncılardan dolayı da, ne yazsa kitaplaştırıp satabileceğini düşünen ve yazma fiilini meslek haline getiren insanlar mevcut. Çeşitli yerlerden intihal ettikleri yazıları derleyip bir isim vererek kitaplarını bastırabiliyorlar. Meselâ  Vav Gibi Eğilmek  diye başlık atıp, Avrupa’nın Hristiyan dînî kitaplarından, biraz da bizdeki popüler kitaplardan intihal ederek bir kitap yazılabiliyor. Yahut Avrupa’da basılan kitaplardan birini alıp intihal edip, Kalbindeki Işık ...

Astronomi, Tıp, Matematik ve Hadis Alimi: Takiyyüddin Raşid

İlk Rasathaneyi Kuran Astronomi, Tıp, Matematik ve Hadis Âlimi Takiyyüddin Raşid Astronomi alanında birçok çalışmaya imza atan, ilk rasathaneyi kuran, rasat aletleri geliştiren, Güneş ve Ay’ın doğuş yerlerini hesaplayan, yıldızların boylam, enlem ve doğuşlarını ortaya çıkaran, kuyruklu yıldızı rasat eden ve fıkhî ilimlerde de müderrislik yapan Takiyyüddin Raşid, asırlar öncesinden sadece Doğu’ya değil Avrupa’ya bile astronomi konusunda öncü olmuştur. Hatta o dönemlerde Batı’nın da astronomi âlimi olan Tycho-Brahe, Takiyyüddin Raşid’den yararlanmıştır. Kaynaklar, Takiyyüddin’in Tycho-Brahe’den daha ileride olduğunu da ispatlamıştır. İstanbul Rasathanesi 1576’da faaliyete geçerken, Tycho-Brahe’nin rasathanesi 1584’te açılmıştır.  Yıkılan rasathaneyi Abdülhamid Han yaptırmıştır Günümüzde ademe mahkum edilen dehalardan birisi de astronom Takiyyüddin Raşid’dir. Öyle ki, hâlâ onun birçok keşiflerini kullandığımız halde, yaptığı rasatları devam ettirememişiz ve yaptığı araştı...

15 Temmuz'da Kimin Ne Olduğunu Gördük

15 Temmuz’da olanlar gösteriyor ki, sadece içimizdeki düşmanlar bizden nefret etmiyor; bilakis dışımızdaki düşmanlar da her ne kadar bizimle müttefikmiş gibi görünüyor olsa da emellerini aşikâr ediyorlar. Fakat Müslümanlar yanlışı görme konusunda gevşek davranıyor ve hassasiyet göstermiyor. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demiyor. Batı her geçen gün yeni yeni algı operasyonlarıyla, asparagas haberlerle Türkiye’nin birçok bölgesine koydukları bombalarla, IŞİD, PKK, FETÖ vb. maşalarla Türkiye’yi eski haline, Tanzimat dönemine ve Kemalizm’in Müslümanlara amansızca saldırdığı 1930’lara geri götürmeye; Müslümanları zalime boyun eğen, ezik, aciz, aptal bir köle haline getirmeye çalışıyorlar. Batı’da oluşturulan Türkiye algısı malum; onlara göre bir dikta rejiminde yaşıyoruz ve insanların her türlü hak ve özgürlüğü kısıtlanıyor. Ve güya Batı da bu Türkiye yüzünden tehdit altında! Esasında ise Batı’nın rahatsız olma sebebi Müslüman sosyolojinin yükselişi. Batı’nın görmek istediği Türkiye, K...