Sanatta Diyalektik ve Hat Sanatı

Kafa karışıklığımız eksikliğimizden, eksikliğimiz zevksizliğimizden, zevksizliğimiz sanat yoksunluğumuzdan, sanat yoksunluğumuz ise düzensiz ve metodsuz bir hayat tarzımızdan ve yeniliğe açık olamayışımızdan…

Kimimiz ayrı yönlere parça parça ayrılmış kafa yapıları ile zevksizliği bir zevk olarak görüp o küçük âlemde yaşıyor. Eğer insan yaratılış itibariyle tam olmuş olsaydı, ruha da ihtiyaç duymazdı; fakat Allah, insanoğlunu aç olarak yarattı. İnsana aç, eşyaya aç, maddeye aç, ilme aç, anlamaya aç, aşka aç… Her ân değişim, her ân başka yere yönelişle güzellik duygusunu hakikate tebdil ederek yaşamak. “İki günü birbirine müsavi olan aldanmıştır” hadisin gereğince her günümüz bir öncekini aşmış olarak, bir öncekinden ders alarak, bir öncekine kıyasla anlayışımızı yenileyerek… İş ve oluş öncesi; biz önce “ihtiyaç” duymayı, ardından ihtiyacımızı nasıl ve niçin temin etmenin bilinci üzere olmamız gerekiyor. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun teşhisiyle; “Estetik bahsi, doğrudan doğruya dünya görüşü yerinde bir sistem genişliği ifadesiyle ele alınabilmiş, büyük, çetin ve geniş bir dava…”

Bir genç olarak etrafta gördüğüm zevksizlik rûhuma da vurulan bir kamçı oluyor. Çırpınmamın karşılığını ne yazık ki kendim de tam olarak bulamıyorum. Sanatsızlığımızın en katı durumunu Cumhuriyetle birlikte yaşadığımız herkesin malumu. Sanata dair her ne varsa hepsine birer kulp takılarak zincir vurulmuş, Üstad Necip Fazıl’ın deyişiyle “en haysiyetli tecrit ile en katı teşhisi evlendirebilmiş bir ameliyeci”lerin çıkarılmaması için uğraşılmıştır. Müslüman, ihtiyacı üzere “anlayış”ını ölçülendirebilmeli, her türlü sanatsal alanda bu ölçüyü kullanmalıdır. Bugün, ressam Van Gogh’dan, Picasso’dan, Paul Gauguin’den, Cezanne’dan, Kandisky’den bahsediliyorsa; Sokrates’den, Goethe’den, Dostoyevski’den, Hegel’den bahsediliyorsa başardıkları şeylerden öte; değiştirdikleri bir şeyler olmalı. Yaptıklarından öte yaptıklarına kattıkları bir diyalektik olmalı. Bizim ihtiyacımız gördüğümüz sanatı değil sanat içinde duyduğumuz estetik algı üzerinden ufkumuzu yenilemek… Bu mevzuya açıklık getirmesi babından “Şiir ve Sanat Hikemiyatı”ndan şu sözleri paylaşayım: “…gerçek sanat, kökünü çağından alır, fakat sadece çağının yansıması ve aynası değildir; ayrıca, geniş ve nüfuz edici etki yapmaya muktedir bir uyanışın geleceği bilebilen kuvvetine de sahiptir.”

Kısaca sanatı değil sanatla ilerleyici bir ruh haliyle o tuğlanın üzerine de bir tuğla bizim koymamız gerekiyor. Japon’un gördüğü düz vazo karşısında onu eğerek ona estetik bir hâl vermesi gibi, güzelliği hakikatin vecdi üzere pazarlayabilmek…

Sanatın önündeki bu ağır kayayı kaldırmanın yolunun da “Büyük Doğu-İBDA” yolundan geçilmesi gerektiğini Şiir ve Sanat Hikemiyat’ında geçen şu sözle misallendireyim: “…Büyük Doğu, yeni İslam hareketinin mutlaka güçlü bir sanat hamlesiyle yürütülebileceğini ve üstün fikir yanında bir de derin hassasiyet gerektiği tezini savunur.”

Yazacağım mevzu “hat sanatı”. Hat mevzuu öncesi sanat bahsini ele alarak sanat dallarından birini de bu diyalektik üzerinden göstermeye çalıştım. Hattatlar sadece geleneksel yapı itibariyle hocalarının devam ettirdikleri hat çeşitleriyle kalmamalı bunlara kendi ruhlarının ölçüleriyle ibda zevki katmalılar. Eğer kimi hattatlar hocalarının sürdürdükleri hat çeşitlerinde kalmış olsaydılar bugün hâlen belki de kûfî yazısıyla uğraşıyor olacaktık ve rika, sülüs, talik ve nesih gibi yazı türlerini göremeyecektik.

DEVAMI: TIKLA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)