Amerika’da Bir Selçuklu Rüyası
Uzun bir yolculuktan sonra otele kendimi zor attım. Kulaklarıma çekiş sesleri, kamyonların motor sesleri ve uğultu şeklinde bağrışlar geliyordu. En sessiz şehir olarak burayı seçmekle hata mı yaptım acaba diyerek bir an düşünmeye başladım. Hatta neden buralara kadar geldiğimi de sorgulamaya çalışırken odamın kapısının vurulmasıyla düşüncelerime ara verdim. Kahvaltım gelmişti. Kahvaltımı hızlıca bitirip hemen geldiğim bu şehri gezmek istiyordum.
Sokağa iner inmez, beni uyandıran seslerin ne olduğunu anlamıştım fakat hayretim de artmıştı. Etrafta gördüğüm daha doğrusu beni çepçevre saran bu şey, New York’un Central Park sokağındaki gökdelenlerin tıraş edilip yıkılmaya çalışılmasıydı. Yıkılan yerlerde ise inşaat çalışmaları vardı. Anlam veremedim ve az ötede dinlenmekte olan bir işçiye sokakta bulunan bu gökdelenlerin neden yıkılmakta olduğunu sordum. Amerika'nın yeni bir mimari anlayışı seçtiğini ve çok katlı yapılardan tek katlı yatay yapılara geçtiğini söyledi. Yani dikey mimari sonlandırılıyordu. Hayretim bir kat daha artmıştı. Nasıl bir mimari anlayışı benimsediklerini sorduğumda ise Selçuklu mimarisinden esinlenerek yeni bir üslup geliştirdiklerini ve bu üsluba göre hareket edeceklerini söyledi. Duyduklarım karşısında heyecandan ve şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Oradan hızlıca uzaklaştım. Nasıl olur da böyle bir karara varırlar diye düşünmeye başlamıştım. Çünkü Amerika'nın her 20-30 senede bir mimaride değişim geçirdiğini ve her geçen gün ruhsuzluğa gebe olduğunu biliyordum. Hatta son mimarisi de cam mimariydi. Nasıl olmuştu da değişime uğruyordu? Üstad Necip Fazıl’ın Batı hakkında söylediği cümleler geldi hatırıma. Batı’nın estetik zevkten mahrum oluşuna dair şunları söylüyordu: “…Batının, sadece (plâstik) kadroda bir kuru akıl hârikası ve onun (estetik) zevkinden ibaret olduğuna şahit, onun şehirleri, meydanları, sokakları, fabrikaları, tavır ve kılıkları, eda ve şekillendirişleri, ölçü ve âletleri ve daima bir hafakan ve kâbus sınırına takılıp kalan fikir ve sanat örnekleridir…” Ayrıca medeniyeti bile doğru düzgün olmayan bir ülkenin böylesine zarafet dolu bir zevke adım atması da gerçekten şaşırtıcıydı!
Anadolu Selçuklu dönemi mimarisi ve Osmanlı Erken Dönem Mimarisinden etkilenen taş ve tezyinin yoğun olduğu mimarileri etrafta görmeye başlamıştım. Cam mimarisinin yaygın olduğu ülke, yavaş yavaş kendisini taşa bırakmış ve taşı da yontarak Anadolu Selçuklu mimarisi ve Erken Dönem Mimarisinden aldığı zevkle estetize etmiş.
DEVAMI: TIKLA
Yorumlar
Yorum Gönder