15 Temmuz'da Kimin Ne Olduğunu Gördük

15 Temmuz’da olanlar gösteriyor ki, sadece içimizdeki düşmanlar bizden nefret etmiyor; bilakis dışımızdaki düşmanlar da her ne kadar bizimle müttefikmiş gibi görünüyor olsa da emellerini aşikâr ediyorlar. Fakat Müslümanlar yanlışı görme konusunda gevşek davranıyor ve hassasiyet göstermiyor. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demiyor. Batı her geçen gün yeni yeni algı operasyonlarıyla, asparagas haberlerle Türkiye’nin birçok bölgesine koydukları bombalarla, IŞİD, PKK, FETÖ vb. maşalarla Türkiye’yi eski haline, Tanzimat dönemine ve Kemalizm’in Müslümanlara amansızca saldırdığı 1930’lara geri götürmeye; Müslümanları zalime boyun eğen, ezik, aciz, aptal bir köle haline getirmeye çalışıyorlar.

Batı’da oluşturulan Türkiye algısı malum; onlara göre bir dikta rejiminde yaşıyoruz ve insanların her türlü hak ve özgürlüğü kısıtlanıyor. Ve güya Batı da bu Türkiye yüzünden tehdit altında! Esasında ise Batı’nın rahatsız olma sebebi Müslüman sosyolojinin yükselişi. Batı’nın görmek istediği Türkiye, Kemalist bir Türkiye... Anadolu topraklarının gâvura peşkeş çekildiği dönemler deki gibi bir yönetim istiyor. Gâvur, başımızı kaldırdıkça indirmek istiyor, bu maksat için “domuzlar diktatöryası” ve diğer uluslararası oluşumları kullanmaktan da imtina etmiyor. Çakallar, sırtlanlar, akbabalar köşede bekliyor; Türkiye yara alsın da kan akan yere diş atalım diye... Bunun için de her türlü yolu deniyorlar. Darbenin Türkiye için elzem olduğunu gösterebilmek için yıllarca algı oluşturdular; ilk askeri darbe olarak 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 askeri darbesi, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 darbesi, Gezi-çapulcu hadisesi ve 15 Temmuz Darbe Girişimi gösteriyor ki, Türkiye’yi avuçları arasına almaya çalışan ABD, elini ayağını buradan çekmiyor ve darbelerle oluşturdukları algıyla da “Türkiye terörü tetikliyor” adı altında kendilerince Türkiye’ye müdahale etme hakkı bulduklarını düşünüyorlar. Yani Afrika’yı sömürüp sonra da yardım malzemesi götürmeleri gibi, Türkiye’de darbe yaptırıp yine kendilerinin içimize müdahil olmaya çalışmaları da üzerimizde ne türlü oyunlar oynandığının göstergesi. Böylece ABD’nin sömürüsü altında yaşayan bir Türkiye’nin varlığı onlar için bir tehlike arz etmeyecek ve Batılılar için de “Türkleri ABD dize getirdi” anlayışı ortaya çıkacak. Haliyle şahlandığımız yerden tekrar sırtımızdan kurşunlanarak toprağa gömülmemizin adı “ABD’ye bağlı manda rejimi” olacak ve içimizdeki köleler (bu salaklar için devlet, vatan, millet, İslam, din, dil mefhumu zaten yok) bu durumu İslâm’dan kurtulmanın özgürlüğü sayacak. Üç-beş Müslüman da 28 Şubat’ta ve 15 Temmuz’da olduğu gibi direnmeye devam edecek. İçimizdeki aptallar bilmiyorlar ki istedikleri özgürlüğü onlara ancak İslâm veriyor. 15 Temmuz’da Mümin ferasetiyle ayağa kalkan milletimiz bu hissiyatı içinde keşfetmiş ve “esarete boyun eğmektense canımı tankın dişlileri arasında kaybederim” demiştir. Öyle de olmuştur. Bu destana dost düşman herkes şahit oldu. Bu destandan sosyal medyada gördüğüm birkaç paylaşım da dikkat çekenler arasında:

İBB önünde polise “Abi ben askere doğru koşayım onlar beni 3-4 mermiyle indirirken siz saldırırsınız” diyen delikanlı...

Bir amcanın, askerlerin ateş açması üzerine etrafındaki gençlere, “Kelime-i Şahadet getirin gerisi kolay” demesi...

Boğaz Köprüsü’nde kol kola girmiş iki adamın ‘Lebbeyk’ diyerek mermilerin üzerine kurumlanarak yürüyüşü...
Üsküdar Meydan’a inen 8 tankın peşinden “kaçıyorlar, yakalayın” diye bağıran binlerce insanın tankları kovalaması...

Protez bacaklı 77 yaşında bir adamın vatanı kurtarmak adına kendini sokağa atıp, tanklara doğru koşması...
Üsküdar’da, bir Müslüman’ın kendisini tankın önüne atması ve tank geçtikten sonra kalkıp ikinci tankın önüne atlaması...

DEVAMI: TIKLA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)