Kültür, Şehir ve Medeniyet

Kavramların tanımı doğru yapılamadığı zaman, üzerinde durulan yahut konuşulan meselenin yanlış anlaşılması da kaçınılmaz olur. Zira, “kavramlar insanın düşünce dünyasını şekillendiren anahtarlardır”. Bu çerçevede tanımının doğru yapılması gereken kavramlardan biri de “kültür”dür. Bu yazımızda, çok farklı şekillerde tanımlanan “kültür” kavramı çerçevesinde şehir ve medeniyet meselesi üzerinde duracağız.

İlk olarak kültürün tanımını yapmak gerekirse; Latinceden dilimize giren kültür kelimesinin Fransızca ve İngilizce’deki karşılığı “culture”, Almanca’da “kultur”, Arapça’da ise “hars”dır. Hem lügavî, hem de istilahî mânâlarına baktığımız zaman, “kültür” kelimesi; “toprağı ekip biçme, terbiye, eğitim” gibi mânâları ihtiva eder. “Kültür, Latince colere, cult- ekip biçmek, toprak işlemek- fiilinden (+tura sonekiyle) türetilmiştir.(1)

Kültür; içtimâî anlayış, dil, ahlâk, sanat ve idealin müşterek bir payda hâline gelmesi. Maziden içinde bulunulan âna kadar gelen, istikbâle aktarılacak olan manevî değerler bütünüdür. Dolayısıyla zaman ve mekânın şartlarına göre değişkenlik arzedebilir.

Kültürel dokular toplumların hususiyetlerine göre oluşur. Bir toplumun geçmiş tecrübelerinden doğan anlayışın tezahürü olarak ortaya çıkan kültürün başka toplumlar için yabancı olması kaçınılmazdır. Bizim an’anelerimizden olan, büyüklerin elini öpme davranışının başka toplumlarda olmaması gibi... Bir not olarak belirtelim ki; Erzurum kültürü ile İstanbul kültürü gibi ayrımlar yapılmasına mukabil mevzu bahis iki şehirdeki alışkanlık farklılıkları kültür farkı değil, örf ve adet çeşitliliğidir. Örf ve adetler ise kültürün alt birimidir.

F. August Wolf’a göre kültür; “milletin fertlerinin iştirak halinde bulunduğu manevî hayat”tır.
A. Young’a göre ise; “insanın tabiatı ve kendini idare etme yolu ile bizzat meydana getirdiği eser”dir.

Üstad Necib Fazıl kültürü “irfan” olarak, irfanı da “bilmeyi bilmek” olarak tanımlamıştır. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ise kültürü ve irfanı şöyle tanımlamaktadır: “Birçok şeyi ezberlemek değil, birçok şey öğrenip de onları unuttuktan sonra insanda kalan bilgi hassasıdır. İrfan: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemâl. Karar. Kıvamlaşmış, kararlaşmış. İrfan, arşın veya okka hesabıyla bir şahsın yüklendiği kuru malûmat değil; sahibinde fikir ve ruh bünyesi haline gelmiş bilgidir. Kimse kamus ezberlemekle irfan sahibi olamaz. İrfan, bilgi sahibi olmaktan ziyade bilinen şeyler vasıtasıyla bilme hassasına ermektir.(2) 


DEVAMI: TIKLA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Komünizmden dönemeyen şayir: İsmet Özel

Şeyh Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hazretleri ve Risale-i Kutsiyye

Türkiye'de tezhip Avrupa'da kelt (Hatice Aksu tarihi yeniden tezhipliyor)